AKE 369 İklim Değilikliği ve Edebiyat

Ekolojik Bir Savaşın Vahimliği, Suda Bıçak İzleri – Asilcan TUNÇER

Paolo Bacigalupi’nin Suda Bıçak İzleri adlı eseri gelecekteki Amerika’nın su kıtlığından, iklim değişikliğinden ve ekonomik buhrandan darmadağın olmuş halini aşırı buruk ve üzücü bir anlatım biçimiyle okuyucularına aktarıyor. 2015’te yayımlanın gerilim, distopik ve bilim kurgu elementleri içeren kitap; çevresel bozulmanın, ülke çöküşünün ve yok olmak üzere olan bir dünyada yaşamaya çalışan insanlığın ödediği bedel üzerine son derece yoğun bir politik duruş sergilemektedir. Paolo Bacigalupi; Angel, Lucy ve Maria adlı ana karakterlerinin karmaşık anlatımları üzerinden, insanlığın artık suya ulaşmasının sadece ihanet, manipülasyon ve şiddetle mümkün olduğu gerçeğini resmediyor.

Kitap beni ayrıca Amerikan değerlerini sorgulamaya itti diyebilirim. Derslerimizde gördüğümüz ve konuştuğumuz özgürlük, eşitlik, adalet ve fırsat temaları Suda Bıçak İzleri dünyasında hiçbir yer edinmemiş gibi gözükmekte. Güçlü olan kendini korumakta ve zayıf olan ölüme terk edilmiş halde durmakta. Kitaptaki bir kısımda sözü edilen “Amerika artık bir ülke değil, birkaç şehrin kendi kaynaklarını koruduğu bir yer” söylemi bende iklim değişikliğinin Amerika Devleti’ni nasıl içten içe değiştireceğini ve hayatta kalma amacının tek gerçek olacağı vakitte kültürünün nasıl yerle bir olacağının düşüncesini uyandırmakta. Eserdeki şiddet, zalimlik, insanların birbirlerine davranış biçimleri benim çoğu zaman umutsuz ve hatta üzgün bir şekilde okumama sebebiyet verdi diyebilirim. Bazen kitabı bir kenara bırakıp ara verdim ama aynı zamanda da Bacigalupi’nin hiçbir şeyi masum bir şekilde anlatmamış olmasını takdir ettim. Okurun rahatsız olmasını istediğini ve bizlerin iklim değişikliğini ciddiye almazsak nasıl sonuçlarla yüzleşeceğini düşünmemizi istediğini düşünmekteyim.

Yazarın çevresel felaketler, göç, eşitsizlik ve haksızlık gibi ciddi sorunları kurgu ile nasıl anlattığını ve bunlarla nasıl başa çıktığını görmek beni heyecanlandırdı. Hikâye hem çok gerçekçi hissettirdi hem de aynı zamanda Amerikan Kültürü ve Edebiyatı öğrencisi olarak Amerika’nın geleceğinin ne kadar vahim bir hale bürünebileceğini düşünmemi sağladı. Kitabın çok sevdiğim diğer bir yanı da çevresel sorunları nasıl politika ve kültür ile bağdaştırdığı oldu. Suda Bıçak İzleri dünyası iklim değişikliği yüzünden, özellikle de güneybatı Amerika kuraklık yüzünden paramparça olmakta. Bacigalupi sadece bilimden değil, bu durumun insanları, toplumu ve eyaletlerin su üzerinden birbirleriyle nasıl ölümüne savaştığından da bahsetmekte. İklim Değişikliği ve Edebiyatı dersimizden öğrendiğim ve çıkardığım bir şey var ise o da gelecekte suyun gelecekte ne denli önemli olacağı ve insanların suya erişebilmek için bütün mal varlıklarından vazgeçebileceğidir. Bu roman da bunun birebir yansımasını bana ve bizlere göstermektedir.

Suda Bıçak İzleri, güneybatı Amerika’da geçen; Nevada, Arizona ve Texas gibi eyaletlerin iklim değişikliği ve uzunca bir süre boyunca süregelen kuraklıktan dolayı suya olan ulaşım hakları için bir savaş alanına dönmesini konu alan bir geleceği anlatıyor bizlere. Bir zamanlar bölgeye yaşam kaynağı olan Colorado Nehri, suya olan ulaşımlarını garantiye alabilmek için askeri, yasal ve politik yollar izleyen eyaletlerin birbiriyle çarpıştığı bir kaynağa dönüşmüştür. Angel Velasquez adlı karakter “Su Bıçağı” olarak bilinmektedir ve Güney Nevada Su Otoritesi lideri olan Catherine Case için çalışmaktadır. Görevi, Las Vegas’ın su desteğini her ne pahasına olursa olsun güvence altına almaktır. Angel, Phoenix eyaletine çok eskiden kalma su haklarının güç dengesini değiştirebileceği durumunu sorgulamaya gönderildiğinde, araştırmacı gazeteci olan Lucy Monroe ile karşılaşır. Lucy, Phoenix eyaletinin çöküşünü ve Maria Villarosa isimli bir gencin harabelerde geçirdiği mülteci yaşamını belgelemektedir. Hikayelerinin kesiştiği noktada, Angel ve Lucy hayatta kalmanın ahlaki bedeliyle ve hayatta kalmak için bu bedellere katlanmaya ne kadar razı olduklarıyla yüzleşmek zorundadırlar.

Suda Bıçak İzleri adlı eserin en büyük özelliklerinden birisi, yazarın yaratıcılığında yatmaktadır. Bacigalupi’nin, hem şu anki çevresel eğilimlere dair nokta atışı anlayışı hem de titiz araştırmayı yansıtan, tarumar olmuş Phoenix eyaleti tasviri, kulağa ürpertici derecede makul gelmekte. Kitap sürükleyici ve kusursuz detaylara sahiptir. Şöyle ki; bahsettiğim mülteciler su tesisatı olmayan binalara akın akın yaşamaya geliyor, çocuklar sokaklarda su satıyor ve bütün topluluklar kuraklığın yükü altında eziliyorlar. Bu distopik anlatıma tabii ki de Bacigalupi’nin çevresel gazetecilik geçmişi, rahatsız edici ve aynı zamanda zorlayıcı bir gerçeklik katmakta.

Bir başka büyük ve olumlu özellik ise yazarın karakterlerine verdiği derinlik diyebilirim. Trajik olaylarla dövülmüş ve isteksiz olan Lucy karakteri, kendini tehlikeye atıyor olsa da gerçeği gün yüzüne çıkarmaya olan kararlılığıyla öne çıkarken; Sadece tecrübeli bir paralı asker olmayıp, iç savaşlarıyla ve geçmişiyle şaşırtıcı derecede ahlaki bir pusulası olan Angel ise başka bir derinlik katmakta. Belki de duygusal olarak en çok yankı uyandıran Maria’nın yaşamı ise bulundukları dünyanın gündelik dehşetlerine karşı temel bir bakış açısı sağlamakta. Bu karakterleri iyi ya da kötü diye sınıflandırmak uygun olmayabilir. Bunun yerine, Bacigalupi, zayıf olanı ezmek için tasarlanmış bir yönetim içinde yaşamanın ahlaki belirsizliklerini bizler için keşfetmekte.

Her romanda olduğu gibi, Suda Bıçak İzleri romanının da eksilerinden bahsetmek gerek. Hikâyenin temposu, belli yerlerde, açıklamaların yoruculuğunda kayboluyor denilebilir. Yazar, kendi yarattığı dünyasının sosyopolitik işleyişini iç konuşmalarla ya da karşılıklı konuşmalar aracılığıyla okura iletmeye çok fazla bel bağlamakta ki bunun akıcılığı sekteye uğrattığını düşünmekteyim. Hikâye sizi içine çekse de yoğun kasvetli havası bunu dayanılmaz hale getirmekte. Suda Bıçak İzleri, kefaret ve umut temalarına dair çok az şey sunuyor ve bu daha dengeli ve ortada bir anlatım arayan okuyucuları itebilmekte.

Kadın karakterler, özellikle de Maria, bazen çok klişe olmaya aşırı derecede yaklaşmaktadır. Maria’nın kırılganlığı anlatım olarak önemli olsa da genellikle cinselleştirilmiş olarak sunulmakta ve Angel ile olan ilişkisi karmaşık durumda olsa da Maria’nın kendi nezdinde tam olgunluğa ulaşmamış durumdadır. Benim gibi bazı okurlar da Maria’nın olay örgüsünü duygusal olarak etkileyici bulabilirler. Bu da erkek ana karakterin karakter gelişiminde kadınların çektiği acının kalıplaşmış olmasını ve aslında bu durumun sorunlu hale gelmesini pekiştirmektedir. Her ne kadar hikâye anlatımında daha iyi bir durumda görünse de Lucy bile yersiz hissedebileceği bir şekilde kurban edilme akımına maruz kalmakta.

Bu konuya son ek olarak, olay örgüsünün çok fazla bir biçimde kurgulandığı, inanılırlığın azalmasına yol açan çok büyük tesadüfler ve kıl payı kurtulma anları da hikâyede yer edinmekte. Bu gibi durumlar genellikle gerilim türlerinde yer edinse de yazarın oturtmaya çalıştığı gerçekçiliği sekteye uğratabilir. Ekolojik ve politik gerçekliğe bu kadar sıkı bağlı bir roman için, ara sıra melodramaya olan bu geçişler yerinde değilmiş ve olmamalıymış hissiyatı uyandırmakta.

Romanın ana teması, suyun bir mal varlığı olarak gözükmesi ve kıtlığın getirdiği felaket hal ve durumlar diyebiliriz. Yazar, çevresel çöküşün yarattığı yolsuzluğun, eşitsizliğin ve bölgesel savaşların insanlığı ne denli etkilediğini betimlemekte. Bacigalupi bunu yaparak, romanın aslında bizim dünyamızda bulunan Ortadoğu ve Afrika, hatta ve hatta Kaliforniya da bunlara dahil olmak üzere, gibi bölgelerde suyun sebep olduğu çatışmaları okurlara yansıttığını söylemeden geçemeyiz. Paolo Bacigalupi, bilhassa halka açık kaynakların özelleştirilmesi olayını, ekonomiyi bir din gibi gören neoliberalizmi ve şirket kontrolünü de bu romanında eleştirmektedir. Roman, her şeyin parasal bir değeri olan kapitalist bir sistemde su gibi temel ihtiyaçların bile nasıl silahlaştırılabileceğini vurgulamaktadır.

Yazarın can alıcı, yüksek tempolu, hikâye anlatıcılığı kaliteli ve genellikle suç ve gerilim kara film türlerine kayan edebi tarzı Suda Bıçak İzleri adlı eserde oldukça belirgindir. Diyaloglar genellikle keskin ve gerçekçi, açıklamalar ise içgüdüsel yansıtılmıştır. Bu eserdeki tarzı kasvetli ve distopik bir havayı eserlerinde konu edinen William Gibson gibi yazarların tarzına ek olarak çevresel ve ekolojik bir bakış açısıyla bizlere sunmakta. Kitabın bölümleri Angel, Lucy ve Maria’nın dağınık bir toplumu taklit eden ve betimleyen anlatımları arasında gidip gelmekte ve bizlere parça parça olan bir yazım tekniği sunmaktadır. Bu parçalı hikâye anlatımı okuru sersemlemiş ve kafası karışık bir halde bırakırken, hikayedeki karakterlerin bulundukları dengesiz dünyayı da bizlere yansıtmaktadır.

Suda Bıçak İzleri yufka yürekliler için değildir. Distopik kurgudan keyif alan okurlar, özellikle güçlü bir çevreci mesaj içeren eserleri tercih edenler, bu eserde takdir edecek çok şey bulacaklardır. Bu eser, özellikle Margaret Atwood’un MaddAddam üçlemesi ya da Octavia Butler’ın Parable of the Sower (Tohum Meseli) adlı kitabının hayranları için oldukça uygundur, zira iki eser de iklim değişikliğinin, göç ve toplumsal çöküşün kesişim noktalarını keşfetmektedir. Eser ayrıca bölümüm olan Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ile de bağlantılıdır. 4. Sınıf dersi olarak verilen “Bilim Kurgu ve Fantezi” dersinin odaklandığı distopik bilim kurgu ya da 3. Sınıf dersi olarak verilen “İklim Değişikliği ve Edebiyatı” dersinin konu edindiği çevresel, ekolojik ve politik değerleri gibi başlıkların da içeriğinden ötürü yararlanabileceği bir romandır.

Ek olarak, kitap insanlığın çevreyle olan ilişkisini inceleyen bir tür olan ekolojik kurguya etkileyici bir giriş niteliği taşımaktadır. Çevresel beşerî bilimlere, spekülatif kurguya veya siyasal bilime ilgisi olan akademisyen ve öğrenciler, Bacigalupi’nin eserini değerli bir vaka çalışması olarak değerlendirebilirler. Bununla birlikte gerçeklikten kaçış ya da iyimser bir gelecek arayan okurlar, Suda Bıçak İzleri’ni duygusal anlamda yorucu bulabilirler. Roman okuyuculardan dikkatli bir katılım, derinlemesine düşünme ve rahatsız edici gerçeklerle yüzleşme isteği talep etmektedir.

Suda Bıçak İzleri’nde Paolo Bacigalupi iklim siyasetinin geleceği hakkında ve doğal kaynakların metalaştırılması hakkında tüyler ürpertici bir uyarı vermektedir. Bu eser, böyle bir gerçekliğe ne denli yakın olduğumuzu sorgulamaya iten ve bunu önlemek için neler yapılabileceğini düşünmeye zorlayan, güçlü ve sarsıcı bir yapıdadır. Kasvetli havası bazı okurları caydırsa da kitabın taşıdığı aciliyet, gerçekçilik ve ahlaki karmaşıklık gezegenimizin akıbetini merak eden herkes için mutlaka okunması gereken bir eser haline gelmektedir.

Eserin en büyük başarılarından biri de yönetimsel çöküşün medenileştirilmesi yeteneğidir diyebilirim. Sadece soyut politikalara ve çevresel söylemlere odaklanıp kafa yormak yerine, Bacigalupi, anlatısını hikayesindeki bireyler üzerine de yoğunlaştırmakta. Bunu yaparak, okuyucuyu hem kayıtsız kalmanın bedeli hem adaletin kırılgan yapısı hem de zorunluluğun nasıl bir silaha dönüştürülebileceği gerçekleriyle karşı karşıya bırakmakta. Kitap sadece “Su kıtlığı yaşanırsa ve su biterse insanlığa ya da insanın dünya üzerindeki yaşantısına ne olur?” diye sormakla kalmayıp, ayrıca okurların Neyi? Kimin? Nasıl? yöneteceğini ve bunu yaparken de hangi ahlaki bedellerden geçeceğini düşünmelerini sağlamakta.

Dengesiz ilerlemesine ve temposuna rağmen, eser gerilim türünde ve toplumsal eleştiriyi teşvik etmede çok başarılıdır. İklim krizi ile kurgu üzerinden yüzleşmek isteyen ve buna hazır olan okurlara Suda Bıçak İzleri kitabını kesinlikle öneririm. Bu eser sadece bir hikâye olmakla kalmayıp, aynı zamanda sürekli görmezden geldiğimiz bu büyük tehlikenin de habercisi olmakta.

WORKS CITED

Bacigalupi, Paolo. The Water Knife. Vintage Books, 2016.

Johns, Antonia. “Climate Fiction and the American Southwest: The Parched Future of Paolo Bacigalupi.” Studies in the Novel, vol. 50, no. 4, 2018, pp. 465–484. JSTOR, https://www.jstor.org/stable/10.1353/sdn.2018.0041.
A scholarly article examining Bacigalupi’s use of the American Southwest as a symbol of climate collapse.

Sengupta, Somini. “A Water Crisis in the West: The Colorado River Is Drying Up.” The New York Times, 27 July 2021, https://www.nytimes.com/2021/07/27/climate/colorado-river-water.html. Accessed 21 May 2025.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir