AKE 369 İklim Değilikliği ve Edebiyat

Barbara Kingsolver’ın Flight Behaviour Romanı Üzerine Bir Değerlendirme – Zeynep Özge İlhan

“Elinizde bir felaket konusu varsa ve bunu bir romanla anlatacaksanız, bu romanın edebi olması gerekir ki insanlar anlayabilsin,” diyor Barbara Kingsolver Flight Behaviour adlı romanı hakkında kendisine yöneltilen “felaketle edebiyatı birleştirmek doğru mu?” sorusu üzerine. Kingsolver’in bu sözleri aslında romanın temel amacını çok iyi özetliyor; Flight Behaviour, sadece iklim değişikliği gibi bilimsel ve karmaşık bir konuyu gündeme getirmekle kalmıyor, aynı zamanda bunu edebi bir dil kullanarak, insani bir hikaye üzerinden anlatmayı tercih ederek akıllarda kazınır bir yer bırakıyor çevre edebiyatı alanında. Roman bu sayede okuyucuya hem çevresel hem de duygusal düzeyde hitap edebildiğini ortaya koymuş oluyor.

Barbara Kingsolver’ın, romanın merkezine Dellarobia Turnbow adında genç bir kadını yerleştirdiğini görüyoruz. Dellarobia, Tennessee eyaletinin Appalachian bölgesinde yaşayan, evliliğinde ve genel olarak hayatında sıkışmış hisseden bir karakter. Romanın başlarında, hayattan bir beklentisi kalmamış kendini aile sorumluluklarıyla ve çevresinin beklentileriyle sınırlı bir dünyada kısılıp kalmış bulan bir karakter Dellarobia. Romanda gidişatı değiştiren olayın ise başlarda, okuyucuyu bekletmeden hemen verildiğini görüyoruz;  ana karakterimiz bir gün düzenli hayatını değiştirecek olan bir evlilik dışı yasak ilişkiye doğru ilerlerken, milyonlarca kral kelebeğin, yazarın deyimiyle aynı bir battaniye gibi gökyüzünü kaplayan manzarayı görmesiyle okuyucu yavaşça hem Dellarobia’nın hayatının hem de romanın gidişatının değişeceğini anlıyor. Sonuç olarak bu görüntünün ileride açacağı sorunlar ve buna gelecek tepkiler romanda hem simgesel hem de hem de olay örgüsünü başlatan bir dönüm noktası işlevi görüyor. Böylece okuyucu artık eski düzenin bozulduğunu ve karakterin hayatının ayrıca düşünelerinin değişeceğini anlıyor.

Dellarobia ve çevresi başta bu olayı tanrıdan gelen bir mucize gibi yorumluyor fakat ilerleyen sayfalarda toplum ve çevre medyanın da etkisiyle bu ‘‘mucize yorumlamasını’’ baskılanmış bir bilgisizlik katmanıyla devam ettirirken, Dellarobia bu kelebek türünün, yani kral kelebeğin, normal göç yollarından saparak sıcak iklimi olan Meksika yerine iklim değişikliğinden etkilenen bu şehre gelmiş olduğunu ve bunun tamamen bir bilimsel açıklama ile anlaşılabilecek bir olay olduğunu öğrenince bu olayın aslında bir felaket diziliminin bir taşı olduğunu farkeder ve büyük bir şaşkınlık yaşayarak zamanla ve Ovid gibi yeni kişiler tanıyarak bu olayı daha derinlemesine incelemeye başlar. Bu noktada yazar doğa ile ilgili bilimsel araştırmalar ve açıklamaları romanın akışına pürüzsüz bir şekilde sentezliyor. Ovid Byron adında bir entomologun, olay bölgesine araştırma yapma nedeni ile gelmesiyle ve Dellarobia ile ilişkisi ilerledikçe, Dellarobia gün geçtikçe daha bilinçli ve etrafında olan bitenden soyutlanmamış bir kişilik haline geliyor. Yani hem dünyaya hem de kendine dair düşüncelerini yeniden şekillendiriyor.

Bence Kingslover, hem karakterler hem de roman öyküsü açısından roman boyunca dini inançlar ve bilim arasında kurulmuş çatışmayı ve gerilimi başarılı bir şekilde işliyor. Romanda görüldüğü üzere Dellarobia’nın yaşadığı kasaba oldukça muhafazkar ve  genel olarak yaşanan olayları hem bir dini bağlama oturtmuş bir toplum, aynı bu iklim felaketinin şiddetli rüzgarını sadece yüz okşayan bir esintiye bağlamaları gibi daha farklı ve optimist bir perspektiften yorumlamaya eğilimli. Bu yüzden kelebeklerin zamansız gelişi ilk etapta Tanrı’nın mesajı gibi algılanıyor. Bunun aksine Ovid Byron’un çalışmaları ve anlatımları, medya spekülasyonlarının ve toplum provakasyonlarının aksine romana ve olaylara bilimsel bir bakış açısı kazandırıyor. Romanda Dellarobia gibi bir karakterinin düşüncesel gelişiminin olması ayrıca bilimsel olayların daha kapsamlı bir kitle tarafından anlaşılmasına yol açıyor. Bu kurgunun yalnızca bilimsel açıklamalardan daha çok akışkan bir kurgusal metin toplamasının hem roman içinde hem de gerçek hayatta bu alanda bilgisi olmayan insanlar için bilinçlendirici bir hamle olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada roman sadece bir çevre romanı olmaktan çıkıyor ve aynı zamanda, inanç ve bilgi, gelenek ve değişim, cehalet ve öğrenme gibi  bazı çatışmalı duoları sorgulayan bir metin haline geliyor.

Romanda bir diğer sevdiğim taraf ise, Kingsolver’ın iklim krizini çevre felaketlerini anlatırken okuyucunun karakterleri baz alarak, bu hem Dellarobia gibi bilinçli ya da medya ve toplum gibi yanılsamalı ve bilgisiz karakterler olabilir, empati kurabileceği bir ortam yaratması romanda. Ayrıca, dikkatimi çeken diğer yer, romanda yaşanan iklim krizi gerçek bir olay olmamasına rağmen bunu oldukça gerçekçi ve insanların yaşamlarıyla iç içe geçmiş bir şekilde sunması bu da romanın daha okunabilir ve etkileyici olmasına yol açıyor. Ayrıca, Dellarobia gibi sıradan bir karakterin gözünden doğada yaşanan bu felaketin büyüklüğünü anlamak okuyucunun sadece karakterle değil ayrıca romandaki kurgusal felaketin gerçek hayattaki yansımasına yakın bir yaklaşım kurmasına sebebiyet veriyor. Debra Rosenthal’ın da belirttiği gibi, “Kingsolver, çevresel felaketi gündelik hayatın içine yerleştirerek, soyut bir sorunu somutlaştırıyor” (Rosenthal 291). Gerçekten de bu romanda görülen iklim değişikliğinin küçük bir kurgusal örneği sadece haberlerde gördüğümüz, bize uzak kalan bir olay yerine gündelik hayatımızı etkileyen bir gerçeklik olarak sunuluyor, bu da romanın daha fazla okuyucu kitlesine ulaşmasına ve talep edilmesine ışık tutuyor.

Diğer dikkat çekici bi yön ise, romanın yoksulluk ve çevre sorunları arasındaki ilişkiyi bu kurgusal olay altında göstermesi. Dellarobia’nın ailesi tıpkı onun çevresindeki diğer toplum üyeleri gibi ekonomik açıdan zor bir yaşam sürmekte. Ev işleri, çocuk bakımı geçim sıkıntısı gibi sorunlar suları içinde boğulmuş bir halde lakin Dellarobia’yı bu hayatın soyutluğundan çıkaran tek bu çevre olayı değil, aslında onun romanın başında yasak ilişkiye girmesine iten şey bu hayatın üzerinde kurduğu baskı ve ipleri ilk defa fakir ve baskıcı bir çevrede eline alma isteği, kendi hayatı üzerinde söz sahibi olma tutkusu. Kingsolver bu isteği kadının bu anlamda erkeğe bağımlı olduğu bir senaryo yerine çevresel ve bilimsel farkındalık kazandırarak, doğada olup biteni anlamaya çalışarak veriyor okuyucunun önüne. Roman, iklim krizinin yalnızca bilim insanlarının, zengin kişilerin ve politikacıların sorunun olmadığını fakat yoksul halkın da bu krizden fazlasıyla etkilendiğini gösteriyor. Dellarobia’nın hayata bakış açısının maddi durumunun, eğitimsizliğinin, çevre bilgisi ile olan uzaklığının ve sınıf farklarının; çevre krizi ve bilincinde ve bu bilincin olmayan farkındalığının nasıl medyatik baskılar sonucu kolayca şekillenebileceğine olan tarafa ağırlık koyuyor.

Ayrıca Lawrence Buell’in ‘‘çevresel adalet’’ kavramı da bu noktada önemli bir yer oynuyor. Buell’in öngörücü bu yaklaşımı dünya üzerinde bulunan çevre sorunlarının yalnız ekosistemle değil aynı zamanda toplumdaki adaletsizliklerle de ilişkili olduğunu savunuyor, aynı zamanda bu yaklaşımın da analizini yaptığım Flight Behavior romanında yazar tarafından özenli bir şekilde romana yerleştirildiği görülüyor. Burada yazar sadece kelebeklerin göç yolunun iklim değişikliği yüzünden karışmasını değil bunun yanı sıra ekonomik eşitsizliği, erkeklerin egemen olduğu muhafazakar toplumda bir kadının yaşadığı fiziksel ve psikolojik kapana kısılmışlık ve eğitimsizliğin yol açtığı bilgisizliğin yansıtıldığı toplumsal meseleleri de kalemine alıyor. Kingsolver’ın bunun gibi sınıfsal eşitsizlikleri ve bahsettiğim diğer sorunları ele alış biçimi, toplumun ve aile yapısının romandaki rolünü incelediğindiğinde, romanın çevreci yönünü toplumsal bir bağlama kusursuzca yerleştirdiğği görülüyor.

Daha da açmak gerekirse Flight Behaviour iklim değişikliğinin yarattığı felaketi sadece ekolojik düzlemde incelemekle kalmıyor ama aynı zamanda bu sorunun ekonomik ve sınıfsal temellerine doğrı çarpıcı bir ışık tutuyor ve bu sayede sınıf farklılığının aslında etrafta görülen çevresel sorunlarla baş etmek için ne kadar etklileyici olduğuna da parmak basıyor. Roman boyunca Dellarobia’nın eğitimsizlikten, teknolojik eksiklikten ve bilgiye ulaşmada yaşadığı kısıtlamalardan kaynaklanan çaresizlik sıkça vurgulanıyor; bu bağlamda yoksulluk kavramı, yalnızca ekonomik bir eksiklik olarak değil, aynı zamanda bilgisel, doğasal ve toplumsal gelişim erişiminde de bir engel olarak karşımıza çıkıyor romanda.

Kingsolver’ın ortaya koyduğu bu düzlem yani sistemsel eşitsizlikleri görünür kılarak çevre sorunlarının sadece doğayla ilgili olmayıp, aynı zamanda toplumsal adalet denen kavram ile doğrudan ilişkili olması bu romanın diğer çevresel romanlardan farkını ortaya koyuyor. Dellarobia’nın yaşadığı kasabadaki insanların büyük çoğunluğu, aslında çevresel sorunlara karşı duyarsız değil; sadece bu sorunları fark edebilecek kapasiteden mahrum bırakılmışlar yaşadığı bölgenin geleneksel düşünce biçimi dolayısıyla. Eğitim olanaklarının yetersizliği, medyanın yanıltıcı söylemleri, dini inançlarla şekillenen sosyal normlar ve toplumsal baskılar gibi bazı ana faktörlerin bu toplumdaki bireylerin eleştirel düşünme becerilerini körelttiğini ve onları edilgen bir konuma ittiğini farkediyoruz, tıpkı gerçek hayatta gördüğümüz kişiler, faktörler ve olaylar gibi. Bu durumun da, toplum arasında çevresel felaketlere karşı etkili bir kolektif bilincin oluşmasının medya ve röportaj propagandaları, örnek olarak Tina adlı muhabirin çevresel sorunlar ile değil Dellarobia’nın hayatı ile ilgili olan bölümü basması, ile engellediğini görüyoruz. Romanın bu yönü, çevresel adalet kavramını merkeze alma niteliğinde. Yazarımız, yalnızca doğanın korunması fikriyle kalmayıp, aynı zamanda toplumların daha adil ve eşitlikçi biçimde yapılandırılması gerektiğini aakışkan ve çarpıcı bir dille savunarak bu romana yeni bir boyut atlatıyor. Çünkü yazara göre, yaş ya da eğitim farketmeksizin herkesin katılabildiği bir çevre dayanışması, bilgiye erişimin ve yaşamsal kaynakların eşit paylaşıldığı bir toplum oluşturulursa ancak bir etki yaratabilir. Kinsolver, Dellarobia’nın bireysel farkındalığını ve değişimini de kullanarak, bu dönüşümün daha geniş ölçekteki bir toplumsal değişime nasıl örnek teşkil edebileceğini de okuyucuya göstermiş oluyor böylece. Bu yönüyle eser, çevreci bir edebi metin olmanın ötesine geçiyor ve, politik ve toplumsal bir manifesto niteliği de kazandırıyor okuyucunun anlam kutucuğuna.

Özetle Kingsolver, romanın anlatı yapısını da bilinçli bir şekilde, herkesin anlayabileceği bir dille, akışkan ve kurgusal ayrıca sürükleyici bit anlatımla oldukça başarılı bir şekilde kurgulamış. Olay örgüsünün merkezinde kurgusal bir doğa olayı yer alsa da, anlatının duygusal yoğunluğunun Dellarobia gibi anlaması zor bir karakterin içsel çatışmalarından beslendiğini görüyoruz.

Romandaki tek beğenmediğim özelliğin romanın yavaş ilerleyen temposu olduğunu söyleyebilirim. Bu hız içiminin, okuyucuyla bağ kurmasını kolaylaştırdığı fark edilebilir fakat, bu yavaş tempo okuyucunun çevresel problemler ile ilgilenmeyi bırakıp romanın kurgusallığına kapılmasına da yol açıyor. Bu anlamda Flight Behaviour, klasik anlamda bir felaket romanı kategorisinden uzaklaşmaya başlıyor ve okuyucunun amacından sapmasına sebebiyet verebiliyor. Yalnız okuyucu iklim değişikliğinin ani bir patlama değil, yavaş yavaş gelişen, sinsi ve çoğu zaman görünmeyen etkileri olduğunu bu yavaş tempoda anlar ise yazara bu konuda yeniden hak verebilirim, fakat bilinçsiz bir okuyuunun ilk olarak bu kitabı okuyup yavaş felaket yani ‘‘slow disaster’’ kavramını anlamasını bekleyemiyorum.

Romanın dili oldukça akıcı ve zaman zaman şiirsel bile denebileceğini düşünüyorum. Özellikle doğa tasvirleri çok güçlü bir şekilde kullanılmış; kelebeklerin görüntüsü, dağların betimlenmesi, hava olayları ile okuyucu romandan gayet güzel bir şekilde keyif alıyor. Tüm bunlar sadece görsellik açısından değil, aynı zamanda duygusal bir etki de yaratıyor okuyucu üzerinde. Doğanın, roman boyunca pasif bir arka plan değil de adeta bir karakter gibi işlendiğini görüyoruz. Bu da Barbara Kingsolver’ın doğaya olan ilgisini ve bilgisini ortaya koyuyor, ki bu da her çevre romanı yazan yazarlarda görülmesi gereken bir özellik bence.

Romanın sonlarına doğru, Dellarobia’nın artık eski Dellarobia karakteri olmadığını fark ediyor okuyucu. Artık sadece bir eş ya da anne değil, aynı zamanda düşünen, sorgulayan, kendi kararlarını verebilen bir birey haline geliyor. Bu olayın da doğadaki değişimin kendi içsel gelişimi ile paralel ilerlediğini fark ediyoruz. Flight Behaviour, aynı zamanda bir kişisel uyanış hikayesi kategorisine giriyor bu bağlamda.

Sonuç olarak Flight Behaviour, yalnızca çevreyle ilgili bir roman değil, aynı zamanda bireysel dönüşüm, sınıf farkları, kadınlık halleri ve bilim-inanç çatışması gibi birçok farklı temayı bir araya getirmiş. Kingsolver, bu romanıyla edebiyatın toplumsal sorunları anlatmadaki gücünü bir kez daha gösterdiğini ortaya koyuyor. Nihayetinde, okuyucunun hem zihnine hem de duygularına hitap eden bu çarpıcı eser, günümüzün en büyük sorunlarından biri olan iklim krizini anlamamız için önemli bir araç olabilir.

 

Works Cited

Buell, Lawrence. The Environmental Imagination: Thoreau, Nature Writing, and the Formation of American Culture. Belknap Press of Harvard University Press, 1995.

Crutzen, Paul J., and Eugene F. Stoermer. “The ‘Anthropocene.’” IGBP Newsletter, no. 41, 2000, pp. 17–18.

Garrard, Greg. Ecocriticism. 2nd ed., Routledge, 2012.

Kingsolver, Barbara. Flight Behaviour. HarperCollins, 2012.

Rosenthal, Debra J. “Climate Fiction and Poverty: A Tale of Two Americas.” The Cambridge Companion to Literature and Climate, edited by Adeline Johns-Putra, Cambridge University Press, 2022, pp. 283–295.

Rosenthal, Debra J. “Climate Writing and the Environmental Humanities.” Oxford Research Encyclopedia of Literature, 2020. Oxford University Press.https://doi.org/10.1093/acrefore/9780190201098.013.1063

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir