AKE 369 İklim Değilikliği ve Edebiyat

How Beautiful We Were: Bir Değerlendirme – Toprak Bostan

Imbolo Mbue’nun romanı How Beautiful We Were (2021), çevresel adaletsizlikleri, kapitalist şirketleri ve toplumsal direnişi başarılı bir biçimde resmeder. İsmi verilmeyen bir Afrika ülkesindeki hayali Kosawa köyünde geçen roman, sömürgeciliğin ve neoliberalizmin uzun vadeli etkilerini, petrol çıkarımı nedeniyle zehirlenen bir halkın gözünden aktarır. Mbue’nun anlatısı, basit bir çevresel yozlaşma eleştirisinin ötesine geçerek sistematik adaletsizliği, devlet ile şirketler arasındaki gizli anlaşmaları ve bireysel direnişin bedelini sorgular.

Romanın hem ele aldığı konuyla hem de anlatım biçimi ve yapısıyla oldukça başarılıdır. Kosawa’daki çocukların çoğul sesiyle ve devrimci bir figüre dönüşen genç kız Thula’nın bireysel yolculuğuyla dönüşümlü biçimde anlatılan roman, kişisel yas ile politik aciliyeti etkileyici bir biçimde bir araya getirir. Mbue’nun eseri, sessizlik ile konuşma, suç ortaklığı ile eylem, umut ile umutsuzluk arasında salınan bir anlatı sunar. Tüm bu yönleriyle How Beautiful We Were, iklim adaleti üzerine süregelen küresel söylemde hayati bir anlatı olarak öne çıkar; aynı zamanda sömürge sonrası kimlik sorunları ve etik sorumluluk üzerine güçlü bir duruş sergiler.

Roman, bir zamanlar güzel olan fakat şimdi bir Amerikan şirketi olan Pexton tarafından petrol çıkarıldıktan sonra kirlilikle mahvolmuş Kosawa köyünde başlar. Akarsular zehirlenmiş, tarım alanları verimsiz hale gelmiş ve çocuklar açıklanamayan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Pexton’un bu operasyonlarından haberdar olan ve onunla suç ortaklığı yapan devlet, hiçbir yardım göndermez. Köylülerin yaptığı başvurular görmezden gelinir ve protestolar ya kayıtsızlıkla karşılanır ya da baskı yoluyla bastırılır. Ancak Kosawa halkı bu duruma karşı pasif kalmaz. Thula’nın babası gibi bazı insanların öncülüğünde bu sessizlik sorgulanır ve örgütlü bir direniş başlatılır.

Thula, babası Pexton’a karşı konuşmasının ardından gözaltına alınıp kaybolduğunda henüz 11 yaşındadır. Anlatım tarzı, travma, kayıp ve adaletsizliğe dair büyüyen farkındalığıyla şekillenir. Zamanla Amerika Birleşik Devletleri’ne burs kazanarak eğitim almaya gider ve burada politik olarak radikalleşir. Ancak yurtdışında konforlu bir hayat kurmak yerine, doğup büyüdüğü Kosawa’ya direniş vizyonuyla geri döner.

Roman, birkaç on yılı kapsayan bir hikâye sunar ve Kosawa köyünün kaderini, köylülerin hukuki mücadele, sivil itaatsizlik ve nihayetinde şiddetli direniş gibi çeşitli protesto yollarını denemesi üzerinden aktarmaktadır. Thula, radikal bir hareketin lideri haline gelirken, onun aktivizmi toplumu ikiye böler. Bazı köylüler barışı korumak isterken, diğerleri mücadele etmeye hazırdır. Hikâye, bir zaferle değil, direnişin bedeli ve devrimin ahlaki karmaşası üzerine düşündürücü bir değerlendirmeyle sona erer. Ancak trajedinin ortasında, Mbue onur ve umuda dair bir alan bırakır.

Romandaki en önemli temalardan biri çevresel ırkçılıktır. Mbue, çok uluslu şirketlerin yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını nasıl sömürdüğünü ve geride yıkım bıraktığını açıkça gözler önüne serer. Pexton’un eylemleri, Nijerya’nın Nijer Deltası’ndaki Shell gibi gerçek dünyadaki şirketlerin uygulamalarını yansıtır. Roman, ilerleme adına işlenen ekolojik şiddetin gerçek tarihsel örnekleriyle açık bir şekilde paralellik kurar.

Akademisyen Rob Nixon, slow violence terimini, özellikle marjinal topluluklarda zamanla meydana gelen, kademeli ve çoğu zaman görünmez olan çevresel tahribatı tanımlamak için kullanıyor (Nixon, 2011). Mbue’nun Kosawa tasviri, yavaş şiddetin ders kitabı gibi bir örneğidir. Petrol hemen öldürmez; toprakları yıllar içinde zehirleyerek, nesiller boyu insanları hasta ve umutsuz bırakır. Kosawa’nın çocukları kardeşlerini ve kuzenlerini toprağa verirken; anneler bebeklerini kirli sudan kaybeder, babalar sessizce acı çeker.

Bu şiddet, yeni sömürgeci iktidar yapılarıyla daha da derinleşir. Sömürgeciler gitmiş olsa da onların bıraktığı miras hâlâ etkisini sürdürür. Afrika hükümeti, yozlaşmış, ilgisiz ve Batı çıkarlarıyla iş birliği içinde bir tablo olarak karşımıza çıkar. Roman, toprak ve kaynaklar üzerinde egemenlik olmadan kazanılan bağımsızlığın aslında bir anlamı olmadığını savunur. Kosawa özgür değil; sömürgeci sömürüye benzer ekonomik düzenlemeler tarafından esir tutulur.

Romanda merkezi bir soru var: Konuşmak mı, yoksa susmak mı? Romanın başlarında köylüler direnmeye pek istekli değildir. Daha önce konuşanların başına neler geldiğini hatırlıyorlardır. Sessizlik, bir hayatta kalma stratejisi haline geliyordur ama aynı zamanda bir suç ortaklığı biçimi de taşır. Thula’nın babası Pexton’a karşı konuşup kaybolduğunda, tüm köy sarsılır ama bu durum aynı zamanda onları harekete geçirir. Thula’nın kendisi, sessizlik ile konuşma arasındaki gerilimi yaşar. O, eylemi seçer; ama direniş o kadar da basit değildir. Mbue, Thula’yı romantikleştirmez; onu karmaşık, bazen yalnız ve ahlaki olarak çelişkili bir karakter olarak sunar. Onun aktivizmi, aile içinde çatlaklara yol açar. Arkadaşları işkence görür. Thula, çocukluk masumiyetini kaybediyordur ve büyük bir sorumluluğun yükünü omuzlar.

Siyasal kuramcı Frantz Fanon, sömürgesizleşmenin “her zaman şiddet içeren bir olgu” olduğunu savunmuştur (Fanon, 2005). Mbue’nun romanında şiddete başvurma kararı asla hafife alınamaz. Köylüler, mahkemeleri, dilekçeleri ve protestoları denerler ama hiçbir şey işe yaramayınca bazıları radikal yöntemlere yönelir. Mbue, okuyucularını adaletin tüm yolları kapandığında şiddetin ne kadar haklı olup olmadığını sorgulamaya iter. Kolay cevaplar yoktur ve işte romanın gücü de burada yatar. Okuyucuyu ikilemde bırakarak etik kavramını tartışmaya açar. Hali hazırda karakterlerle bağ kurmuş okuyucu için bu sorgulama oldukça zordur.

Thula’nın Amerika’daki deneyimi oldukça öğreticidir. Öğrenme fırsatına minnettardır ama Amerikan liberalizminin çelişkilerini çabucak fark eder. Profesörleri adalet ve eşitlikten bahsetse de onun gibi insanların yaşadığı deneyimlerden oldukça uzaktalardır. Thula, hem güçlenmiş hissediyordur hem de yabancılaşma yaşıyordur.

Thula’nın Kosawa’ya dönüşü bir teslimiyet değil, bir amacı geri kazanma çabasıdır. Eğitimi, baskıya karşı bir silah haline getirir. Ancak Amerikan deneyimi, kimliğini de karmaşık hale getirir. Artık Kosawa’da tam anlamıyla evinde hissetmiyor ama Amerika’da da kendini ait hissetmiyordur. Mbue, Thula’nın hikayesini kullanarak diaspora bireylerinin hibrit kimliğini keşfeder; iki dünya arasında sıkışmış, birinin travmasını ve diğerinin beklentilerini taşıyan bireyler.

Bu durum, W. E. B. Du Bois tarafından icat edilmiş bir terim olan double consciousness ile tanımlanabilir. Sömürge sonrası bireylerin birden fazla kültürel gerçeklik arasında gezinirken yaşadığı zorlukları yansıtır. Thula’nın içsel çatışması, reform ile devrim, kalmak ile gitmek arasında bu mücadelenin bir yansımasıdır.

Mbue’nun anlatı yapısı, romanın etkisini artırıyor. Yazar, Thula’nın birinci tekil şahıs sesi ile Kosawa çocuklarının çoğul anlatımını ustaca harmanlayarak, toplu bir deneyimi yansıtan bir ses korosu oluşturuyor. Bu anlatım tercihi, bireysel değil, toplumsal olarak korunan Afrika sözlü anlatım geleneklerini akla getirir. “Biz” anlatıcısının kullanımı özellikle etkileyici; konuşan ile dinleyen arasındaki sınırları ortadan kaldırır ve bu hikâyenin sadece Thula’nın değil, bir halkın hikâyesi olduğunu hatırlatır. Aynı zamanda kuşaklar arası hafızanın sürekliliğini de vurgular. Thula gittikten sonra bile, hikâyesi topluluğun anlatısıyla yaşamaya devam eder. Bu anlatı stratejisi, hikâye anlatımını daha demokratik hale getirir. Batı edebiyatının yalnız, kahraman anlatıcı geleneğine karşı bir duruş sergiler ve bunun yerine daha kolektif, ilişkisel bir kimlik ve direniş modeli sunar.

How Beautiful We Were romanını okumak beni derinden etkiledi, ilham verdi ve uzun süre aklımda kaldı. Çevresel yıkımın yavaş ama yıkıcı etkisini ve politik direnişin duygusal yükünü doğrudan hissettim. Romanın duygusal etkisi, küçük detaylarda gizliydi: çocuğunu kaybeden bir anne, sessizce ağlayan bir köy büyüğü, kimsenin okumadığı öfkeli mektuplar yazan genç bir kız… Bu anlar kalbimi parçaladı.

Beni en çok etkileyen Thula’nın dönüşüm süreciydi. Onun hikâyesinde, günümüz insanlarının karşılaştığı ahlaki bir ikilemi gördüm: Adaletsizlikle mücadele etmek için ne kadar ileri gidebiliriz? Ailemizle aramıza mesafe koymayı, yalnızlaşmayı ya da hayatımızı riske atmayı göze alır mıyız? Thula’nın cesaretine hayran kaldım ama yalnızlığının ağırlığını da hissettim. O bir devrimciydi, ama aynı zamanda bir evlat, bir arkadaş ve sadece normal bir yaşam isteyen genç bir kadındı. Mbue, kahramanların doğmadığını, acıyla şekillendiğini hatırlatıyor.

Roman, beni kendi ayrıcalıklarım üzerine düşünmeye zorladı. Hiçbir zaman temiz su bulamamaktan korkmadım. Ama belki de yaşam tarzım, dolaylı olarak bu tür trajedilere katkıda bulunuyor. Mbue, okuyucuya bir ayna tutar. Suçlamaz ama bizi bu sistemin bir parçası olarak işaret eder. Bu farkındalık rahatsız edicidir ama bir o kadar da gereklidir.

Bende en çok iz bırakan şey, belki de romanın çözüm sunmayı reddetmesiydi. Nihai bir zafer yok. Köy kurtulmaz. Ama tamamen de yok da olmaz. Tüm bu kayıplara rağmen köylüler yaşamaya, sevmeye ve hatırlamaya devam eder. Hatırlamak, ölenlerin, çalınan toprağın ve tutulmamış sözlerin isimlerini unutmamak, kendi başına bir direniş biçimi hâline gelir.

Imbolo Mbue, okuyucuları çevresel şiddet, şirket açgözlülüğü ve sömürge sonrası adaletsizlikle yüzleştiren etkileyici bir eser ortaya koymuştur. Güçlü karakterleri ve derin ahlaki sorularıyla bu roman, içinde yaşadığımız dünyayı ve desteklediğimiz sistemleri sorgulamaya iter. Kosawa’nın hikâyesinde, dünyanın dört bir yanındaki gerçek mücadelelerin yankılarını duyuyoruz. Nijer Deltası’ndan Standing Rock’a, Amazon’dan Flint, Michigan’a kadar.

Mbue, susturulanlara ses, unutulanlara onur, ezilenlere umut sunar. Ekolojik kriz ve küresel eşitsizlik döneminde, How Beautiful We Were bize sessizliğin suç ortaklığı, hafızanın bir güç olduğu ve direnişin, kusurlu da olsa, güzel bir şey olduğunu hatırlatır.

 

Works Cited

Fanon, Frantz. The Wretched of the Earth. Translated by Richard Philcox, Grove Press, 2005.

Mbue, Imbolo. How Beautiful We Were. Random House, 2021.

Mbembe, Achille. On the Postcolony. University of California Press, 2001.

Newell, Stephanie. “Environmental Storytelling and Postcolonial Memory.” Postcolonial Ecologies: Literatures of the Environment, edited by Elizabeth DeLoughrey and George B. Handley, Oxford UP, 2011, pp. 107–125.

Nixon, Rob. Slow Violence and the Environmentalism of the Poor. Harvard University Press, 2011.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir