AKE 369 İklim Değilikliği ve Edebiyat

Felaketin İçinde Anlam Arayışı: Odds Against Tomorrow Üzerine Bir İnceleme – Ayberk Kalkan

Odds Against Tomorrow, Nathaniel Rich tarafından kurgulanmış ve 2013 yılında yayımlanmış çağdaş iklim kurmacasının önemli bir eseridir. Roman, iklim felaketlerinin yalnızca çevreye olan değil, ekonomiye, psikolojiye ve topluma olan etkilerini de konu alan bir anlatıya sahip. Rich’in romanı özellikle felaket senaryoları, paranoya ve modern bireyin kaygı dolu yaşamı üzerine yoğunlaşıyor. Roman sadece kurgu olmamakla beraber geleceğin de bir aynasıdır aslında. Kitabın ismi de oldukça önemlidir bu bakımdan, Yarına Karşı Oranlar. Başlık aslında bizi gelecekte bekleyen iklim felaketlerinden yalnızca birini göstermekte ve bizleri uyarmaktadır. Bu yönüyle eser, okuru sadece olay örgüsüne değil, aynı zamanda yaklaşan krizlere karşı bilinçlenmeye de davet eder.

Romanımız matematik dâhisi ve finans danışmanı olan Mitchell Zukor etrafında dönmekte. Zukor her ne kadar yetenekli olsa da hayatını kimsenin aklına gelmeyecek felaketleri düşünerek paranoya içinde geçirmektedir. Bu özelliğinin ona gelecekte ün getireceğinden bihaberdir. Rich hayatta kalma, izolasyon ve tüm bu belirsizliğin ortasında anlam arayışı gibi temaları romanında işliyor. Bunların yanı sıra roman ekstrem durumlardaki insan ilişkilerini, kırılgan sosyal hiyerarşiyi ve teknoloji, doğa ile insan arasındaki sofistike ilişkiyi de ele almakta. Zengin katmanların yanında canlı detaylara sahip kitap, gerilim, psikolojik içgörü ve spekülatif gerçekçilik gibi unsurları harmanlıyor. Ayrıca roman, bireysel korkular ile küresel tehditlerin nasıl iç içe geçebileceğini göstererek, felaket anlatılarının kişisel boyutunu da ortaya koyuyor. Rich’in anlatımı hem düşündürücü hem de rahatsız edici düzeyde gerçekçi; okuru pasif bir izleyici olmaktan çıkarıp gelecekle yüzleşmeye davet ediyor. Böylece Odds Against Tomorrow, sadece bir felaket hikayesi olmaktan öte, insan doğası ve toplumun karmaşık yapısını da sorgulayan çok katmanlı bir eser olarak öne çıkıyor.

Kitap hakkında sizlere kısa bilgileri verdiğime göre şimdi kendi fikirlerime geçebilirim. Kitapta en çok hoşuma giden şeylerden biri betimlemelerdi. Rich’in anlatısı krizi kafamızda canlandırmamıza yardımcı oluyor. Bunun en önemli noktalardan biri olduğunu düşünüyorum çünkü yazarın amacı sadece yazmaktan ziyade bütün insanlığa bir uyarı aslında. Kurduğu dünyadaki krizlerin yaşadığımız dünyada da yaşanacağının bir uyarısı. Örneğin, kitapta sular altına kalmış bir şehri tavsif ederken şu satırları kullanıyor Rich: “Gördükleri şeyleri anında unutmaya çalıştılar. Başsız gibi duran, başı garip bir açıyla yana düşmüş şişmiş bir tekir kedi cesedi; çırpınarak yüzen fareler, suya rengini veren, mürekkebi dağılmış bir çocuk boyama kitabı; kırmızı bir spor sütyeni (Rich 158).” Yazarın felaketi bütün çıplaklığıyla okuyucuya aktarma çabası aslında okuyucuda bir şeyler uyandırmak. Rich, okuyucularına dünyamızın bu tarz felaketlerden uzak olmadığının bilincini aşılamaya da çalışıyor bir yandan. Beğendiğim başka bir nokta ise romanın gündeme taşıdığı konular. Örneğin, roman, küresel ısınma, deniz seviyelerinin yükselmesi, risk toplumu ve kapitalizm gibi konuları etkili bir biçimde gündeme taşıyor. Sevdiğim diğer bir nokta ise felaketin psikolojik boyutuna odaklanması. Mitchell Zukor’un kaygı dolu iç dünyası romanda ilmik ilmik işlenmiş. Yazarın felaketi yalnızca bir dış unsur olarak değil de zihinsel bir durum olarak ele alması oldukça etkileyici. Bunu yaparak aslında bizlere de dolaylı yoldan bir soru yöneltiyor Rich, asıl tehlike dışarıda mı yoksa içeride mi? Romanın toplumu eleştirmesi de en sevdiğim yönlerinden biriydi. Roman sık sık toplumu farklı açılardan eleştirmekte ancak benim en sevdiğim satırlar şunlar olabilir: “İnsanın dünyayı kendi tasarımına göre düzenleyebileceği fikri, şimdiye kadar anlatılmış en acınası peri masalıydı (Rich 209).” İnsanın doğa üzerinde egemenlik kurma isteğini gösteren bu cümle kitaptaki en can alıcı noktalardan biri benim için. Bu cümle gerçekliğe de bir ayna tutuyor. İnsan gerçekten de her zaman doğaya karşı bir üstünlük kurma çabası içindedir. Rich ise bu fikri boş bir çaba olarak görüp eleştiriyor.

Şu ana kadar romanın olumlu yönlerinden bahsettim ancak hoşuma gitmeyen kısımlar da vardı elbette. İlk değinmem gereken nokta bazı karakterlerin derinliklerinin yüzeysel kalması sanırım. Her ne kadar Zukor’un psikolojisi detaylıca işlenmiş olsa da diğer karakterlerin (Jane, Elsa) psikolojik tahlilleri yetersiz kalıyor. Bu da okuyucunun karakterlerle duygusal bağ kurmasını zorlaştırıyor. Romanın zayıf kaldığı diğer bir unsur ise denge. Rich’in kurgusunun akışında dengesizlikler bulunmakta. Romanın ilk yarısı çok tempolu geçip psikolojik gerilimi tırmandırırken ikinci yarıda tempoda düşüş yaşanıyor. Felaketin gerçekleştiği kısma kadar okuyucu olarak çok daha büyük şeyler beklemiştim ancak beklenilen yoğun dramatik etkiyi hissedemedim. Romanın bazen fazla didaktik olması da okuyucunun gözüne çarpan noktalardan biri. Rich’in bu romanı bir mesaj vermek için yazdığını biliyorum ama bazen bu mesajlar çok açık ve doğrudan olduğu için romanın edebi derinliği zedeleniyor. Bazı yerlerde mesaj o kadar net oluyor ki okuyucuya sorgulayabilmesi için şans vermiyor. Bu özelliği sevmeme sebebim edebiyatın bir araç olması gerektiğini düşünmem. Mesajlar doğrudan verilmek yerine okuyucuya dolaylı yollardan ulaştırılmalı. Okuyucuya düşünmesi için alan bırakılmalı yani. Son olarak teknolojik boyutunun geride kalması. Roman doğa-insan-teknoloji üçlüsünün ilişkisini ele alıyor ama teknoloji diğerlerine nazaran daha arka planda kalıyor. Her ne kadar 2013 yılında yayımlanmış olsa da teknolojiye daha çok yer verilebileceğine inanıyorum.

Şimdi ise sizlere romandaki edebi temalar ve romanın edebi üslup hakkında bilgiler vereceğim. Romanımızdaki ana temalar felaket korkusu, gelecek kaygısı, kapitalist-kriz yönetimi, bireysel izolasyon ve modern insanın psikolojik zayıflığıdır. Bunlar sadece fiziksel olarak değil, karakterlerin iç dünyalarında da gözlemlenebilir. Mitchell Zukor’un paranoyak yapısı aslında onun bir bozukluğu değil, dünyamızın bireyler üzerinde yaratmış olduğu bir durumdur. Sonuçta dünyayı bu kadar kırılgan ve tehditlere açık hale getiren yine insanlar. Burada kapitalist sistemin kriz yönetimini de görebiliriz aslında. Kapitalizm üzerine bağlı bu sistemde bireylerin ve toplumun çöküşü doğru orantılıdır. Bu sistemden kaynaklanan felaket temasının hem fiziksel hem zihinsel olarak ele alınması romanı sadece bir distopya olmaktan çıkarmakla beraber romanı daha derinlikli ve varoluşsal bir seviyeye ilerletiyor. Varoluşçu dememizin sebebini Zukor’da görebiliriz. Zukor felaket içinde bile onu hayatta tutacak bir anlam arayışı içerisindedir. Bu özelliği onu daha da insansı yapmaktadır.

Yazar bizlere bu temaları aktarırken bazı edebi üsluplar da kullanıyor elbette. Bu kısımda sizlere bunlardan bahsedeceğim biraz. İlkine benim favorim olan kara mizah diyebiliriz aslında. Romanımız trajik bir felaketi işlerken ironik ve mizahi bir dil kullanıyor. Bunun en büyük örneği Zukor’un risk şirketinde korku satarak zengin olmasıdır. Zukor’un paranoyak kişiliğini hepimiz biliyoruz. Korkularını satarak zengin olması ahlaki olarak okuyucuyu şu soruyu düşünmeye itiyor, felaketlerden kâr etmek ne kadar etik? Kısaca Rich burada ahlaki bir hiciv yapıyor diyebiliriz. Helen E. Mundler bu olayı Nuh’un efsanesinin kinayeli bir şekilde yeniden yazılması olarak görüyor (Mundler 18). Bu bağlamda, Mundler’e göre roman, tufan mitini çağrıştırarak günümüz felaketlerine hem eleştirel hem de alaycı bir gözle yaklaşmaktadır. Roman ayrıca postmodernizmden de öğeler içeriyor. İşte bazı postmodern anlatı özellikleri: zaman çizgisi kırılgan, mutlak bir anlam veya sonucun olmayışı ve bireysel algıya dayalı. Bu özelliklerle Rich bizleri, yani okuyucu, cevaplar bulmaya itiyor. Böylece, Yarına Karşı Oranlar pasif bir romandan ziyade okuyucuyu anlam arayışına çıkaracak interaktif bir esere dönüşüyor. Spekülatif gerçekçilik de romanın kullandığı özelliklerinden biri. Gerçeklik ve kurgu arasında bağlantı kurarak okuyucuyu içine çekmekte oldukça başarılı. Okuyucuyu içine çeken diğer bir unsur da içsel monologlar. Zukor’un içsel sesi onunla kısa sürede bağ kurmamızı sağlıyor. Dilin kullanımı da anahtar noktalardan biri romanda. Dili bazen teknik, bazen şiirsel. Bu açılardan dilin tonu romanın ruh halini de yansıtmaktadır. Yer yer alaycı, yer yer samimi, yer yer soğuk…

Peki bu romanı kimlerin okuması gerekiyor? Bu soruyu cevaplamak oldukça basit aslında, herkesin. Kitap her ne kadar çevrecilere ve ilgilenen akademisyenlere yönelik gibi dursa da dünyada yaşayıp geleceğini düşünen her bireyin okuması gereken bir roman. Rich bilimsel bir dilden konuşmadığı için iklim alanında bilgisi olmayan herhangi birinin anlaması için ön hazırlık gerekmiyor. Kanımca, bu kitabı iklim felaketleri alanında bilgi edinmek isteyen herkes kolaylıkla okuyabilir. Ayrıca, romanın insani ve psikolojik boyutları, sadece çevreci olmayan, edebi eserlerde derinlik arayan okurlar için de ilgi çekici. Bu yönüyle, roman geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmekte ve farklı perspektiflerden düşünmeye olanak tanımaktadır. Şu ana kadar yazdıklarımı toplamam gerekirse romanımız sadece bir felaket romanı değil, dönemimizin bir yansımadır. Bu yansımada çağımızın ruh hâlini, bireysel ve toplumsal çöküşü görürüz. Romanı okuyanlar çok güvendikleri dünyada aslında güvende olmadıklarını fark ederler. Romanda kurgulanan felaketin çok yakında başımıza geleceğini de fark eder okuyucu. Bu didaktik anlatım, okuyucuyu sadece pasif bir gözlemci olmaktan çıkarıp, felaketler karşısında yeni düşünme biçimlerine ve sorumluluklara itiyor. Rich’in ustalığı, bu uyarıyı yaparken aynı zamanda insana dair derin soruları da gündeme getirmesidir; hayatta kalma dürtüsü, etik ikilemler ve bireysel psikolojinin sınırları roman boyunca sorgulanıyor. Sonuç olarak, bu romanı edebi altyapısından, düşündürücü ve farklı bir distopya oluşturmasından dolayı, sadece bir kurgu eseri olarak değil, aynı zamanda çağımızın önemli bir aynası olarak okuyan herkese şiddetle tavsiye ederim.

Kaynakça

Rich, Nathaniel. Odds Against Tomorrow. Farrar, Straus and Giroux, 2013.

Mundler, Helen E. The Noah Myth in Twenty-First-Century Cli-Fi Novels: Rewritings from a Drowning World. Boydell & Brewer, 2022, pp. 13–36.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir